Suda Eriyen Cay ve...

Google’dan John Cage kimmiş ona bakıp bakmama konusunda karasızdım, sizde bazı şeyleri ararken baksammı bakmasammı lan diye tedirgin olursunuzya ha onun gibi işte, bakalım ya da tamam bakmayalımı varsayalım. Bu John Cage, Kendisi Muhtemelen üç akımı (atizm-avratizm-silahizm?) tek bir nota çalmadan canlandıran 4'33" nin ABD'li bestecisidirmiştir. Ben de bu -dört dakika otuz üç saniye- nedir diyordum, kesin, “yüksek sesle susulan.” Hemen ardından -içinde insanların yüz yüze olmak yerine yan yana durdukları bir dünya bu (emmanuel levinas). // Anladın mı?

Sonra çay filan içtim. Suda eriyen çay çıkmış. Fakat ben normal çay içtim. Suda eriyen çayı da denemedim değil gerçi, resmen ve hile ile suda, bildiğimiz suda eriyor. Azap Toprakları Diye bir Roman var, başlangıcı güzel, ortası güzel ama kapanışı iyi değil, romanın geneli güzel, bu romanın beş sayfa özetini çıkardıktan sonra çay içmeye başlamıştım, ondan bahsettim, çayı severim, çay sevilmez mi lan’. Suda Eriyen çayın Tadı da sallama kimi yerlerde poşet diye de geçiyor çayınkisinden çok daha iyi. Demli. Üstelik ekonomik. Üçü bir arada kahveler gibi tek tek satılıyor ve yalnızca, çok ucuz, fiyatını hatırlamıyorum şimdi. Yirmibeş kuruş olabilir ama ne diyordum, ha, Orhan Pamuk olan düzmece sahte kimlikli yazarı kınıyorum, yok bizim edebiyatımızda Mister No sayfaları...


“çünkü boşluk en
çok yeni doğurmuş
bir kadının karnında
ağlar.”

Gururla Yazar!